Psikolojinin sınırları içinde karşıma çıkan ama hayatın her alanında anlam ifade edecek kavramlar var ve ben onlarla karşılaştıkça size de aktarmak istiyorum.
Zira düşünce dünyamda yeni kapılar açan, keşfedilecek yeni yerler vadeden kavramlarla tanıştığımda heyecanlanıyorum. İşte onlardan biri beni buldu yakın zamanda. Sizinle de tanıştırayım istedim: “Negatif kapasite” ya da “negatif yetenek” kavramını. Negatif deyince bir olumsuz ilk izlenim edinebilirsiniz ama edinmeyin.
Size ne ifade ediyor ilk duyduğunuzda. Ben ilk duyduğumda da, henüz ne olduğunu bilmeden etkilendim. İlginç ve çok çarpıcı geldi bana. Anladıkça ve tanıdıkça da sevdim. Okumalar yaptım üzerine ve hayatıma kabul ettim. Karşıma çıkması da tabii hiç tesadüf değildi. Bu kavramla tanışmam, anlaşmam ve buluşmam gerekiyordu zira benim. İlacım geldi adeta ayağıma.
Negatif kapasite, bir insanın belirsizliğe tahammül edebilme becerisi en basit anlatımıyla. Bir insan ya da bir durum nedeniyle belirsizlikte kalındığında, bu belirsizlik duygusunu kucaklayabilme, onunla kalabilme ve bu sayede olası yeniliklere, ihtimallere fırsat verebilmeyi ifade ediyor.
Psikolojiye yakın olanların ismini duymuş olmaları muhtemel olan Wilfred Bion, psikanalize yaptığı katkılarla bu alana damgasını vuran önemli bir İngiliz psikanalist.
Bion’a ilham veren ise 19. yüzyılda yaşamış romantik şair John Keats olmuş. Zira Bion’un üzerinde çalıştığı “negatif kapasite” kavramını ilk olarak Keats kullanmış. Keats, Shakespeare başta olmak üzere büyük yazarların, sanatsal düşüncenin zihinsel karışıklığa ve belirsizliğe yol açtığı durumlarda bile, felsefi kesinliğin konforunu tercih etmek yerine, bu belirsizlikte kalıp sanatsal güzellik vizyonunu sürdürmeyi benimsemelerini anlatmak için kullanmış bu kavramı. Sadece 25 yaşına kadar yaşayabilmiş Keats ve veremden ölmüş ama bu kadar kısa sürede şiirleri ve üzerinde düşündüğü yepyeni kavramlarıyla iz bırakmış dünyaya. Negatif yetenek kavramından da kardeşlerine yazdığı mektuplarda bahsetmiş. Bir insanın belirsizlik, şüphe, bilinmezlikte kalabilmesi ve bundan rahatsızlık duymaması olarak tanımlamış. Elde olan bilgiyle kesinliğe ulaşma çabası yerine o belirsiz alanın olasılıkları içinde kalabilmeye ve burada düşünmeye davet etmiş.
Bilinmezlik, belirsizlik çok da tekin olmayan alanlar ve zamanlar çoğumuz için; tanımlı, net, belirgin olanın konforu yok bu zamanlarda. Çoğumuz yeter ki bir sonuca bağlansın isteriz konu ne olursa olsun; hatta “en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir” deriz. İlle de bir karar verilsin, sonuçlarına da katlanılsın, bedeller ödensin, hesaplar kapansın ve rahat edelim diye düşünürüz. İşte bu kavram bu eğilimimize “acaba” sorusunu soruyor. Acaba hakikaten öyle mi? Hakikaten bir an önce belirsizliği ortadan kaldırmak adına kararlar mı verilmeli; tahminler yapılıp, sonuca mı ulaşılmalı?
Bunun geçerli olmadığı alanlar elbette var; bir cerrahın ameliyat sırasında böyle bir belirsizlikte kalmasını düşünmek bile istemeyiz. Ya da bir itfaiyecinin yangından insanları kurtarırken böyle bir lüksü elbette yoktur. Ama örneğin, zaten kavramın Bion tarafından kullanılmasını sağlayan psikoterapi, bu alanlardan biri değil. Burada o olasılıkları barındıran, belirsizliklerle dolu alanda, terapistin en çok sahip olması gereken beceri, belki de bu belirsizlikte kalabilme becerisi. Kestirmeden sonuçlara gitmeden, sükunetle ve o rahatsız edici belirsizliği kucaklayabilme ve buradan bir şeylerin olgunlaşabilmesini bekleyebilme kapasitesi.
Bion, “bilinçdışının varlığında bilincin deneyimi” diye tanımlamış bu süreci. Bu da ilginç bir tanımlama. Ama ben en çok karısının anlatımlarından öğrendiğimiz bir cümlesini çok sevdim ve onu yazımın başlığına taşıdım:
“Cevap, sorunun talihsizliğidir”
Ne kadar güzel ifade etmiş, gelen cevapla olasılıkların üstü kapanır zira. Netlik kazanılır. Ama ortaya çıkabilecek farklı sonuçlarla ve bazen de gerçekle vedalaşılır. Hele de bu cevaplar başka bir insanın aklından size ilişkin bir durum için geliyorsa yanılmak kaçınılmaz olabilir. O yüzden bir eş ve bir arkadaş olarak da Bion hep “cevapları bilsem de söylemezdim” tarafında kalmış; o belirsizliğe katlanmak kadar, katlanılmasını da cesaretlendirerek. Bilmemenin önemine ve güzelliğine vurgu yapmış; bilmeye çalışma sürecinin zenginleştirici tarafına dikkat çekmiş.
Elbette ki “her seçim bir vazgeçiştir” ve hayat vazgeçişlerle doludur. Ama belki cevaba kısa yoldan, aceleyle ve varsayımların aldatıcılığıyla ulaşmamamız gerekiyordur. Ve en önemlisi herkesin cevabı sadece kendisinde saklıdır.