Daha önce yolumuz hiç kesişmediyse ve yazan kim diye merak ederseniz, burada bana dair bilgi bulabilirsiniz :
1966 yılında güzel bir Ege şehrinde, Aydın’da doğdum. Egeliyim derim hep, severim çok doğduğum toprakları. Bir sonbahar çocuğuyum. Sonbaharı da çok severim. Hala ve her yerde severim.
Çocukluğumu 70’lerin Türkiyesi’nde ve çok güzel geçirdim. Hiç bir şey yoktu, her şey çoktu. Herkes birbirine çok benzeyen hayatlar yaşıyordu. Zaten ne varsa paylaşılıyordu. Sokakta oynayarak büyüdük; komşu sofralarına teklifsiz oturarak, neredeyse komün gibi bir arada, mahalle halinde.
Sonra yatılı okula gittim, Bursa Anadolu Lisesi’ne. O zamanlar memlekette 8 tane Anadolu Lisesi vardı. Benim ailem gibi, eğitimin çok önem verildiği aileler için çocukların Anadolu Lisesi’ne girmesi mühimdi. Ama memur bir ailenin tayinleri göz önüne alındığında yatılı okul da bu durumda şarttı. Ve ben bu nedenle, hala bugün de ailemi oluşturan arkadaşlarımla buluştuğum yatılı okulumda 7 sene okudum. Kolay değildi, hem de hiç değildi. Bugün geriye dönüp baktığımda inanılmaz gelecek kadar zordu hem de. 11 yaşında çocukların haftada bir gün yazdırılan telefonlarla aileleriyle konuşabildiği bir ortamı bugün hayal etmek bile zor. Bende izi çoktur hala yatılı okulun; iyisiyle, kötüsüyle. Ama hakkını vermem lazım o yılların.
Oradan Boğaziçi Üniversitesi’ne geldim; psikoloji okumaya ve 1989 yılında da mezun oldum. Beni ben yapan yıllardı. Boğaziçi ortamı hakikaten şekillendirir insanı. Her üniversite şekillendirir şüphesiz ama hele de kampüste yaşıyorsanız Boğaziçi sizi metamorfozdan geçirir. Asla indiğiniz gibi çıkmazsınız o yokuşlarından.
Mezun olduktan sonra da reklamcı oldum, bunun hikayesini ilk blog yazımda anlatıyorum, dilerseniz okuyabilirsiniz. 25 yıl reklamcı olarak iş dünyasının içinde yer aldım. Hem kurumsal tarafta, hem işin mutfağında çalıştım; önce profesyonel yöneticilik yaptım, sonra kendi işimi kurdum, girişimci oldum.
Her boyutunda kendimi unutarak çalıştım. Arada da bir oğul yetiştirdim. Şimdi 26 yaşında.
İş hayatım boyunca sivil toplumun da içinde oldum. Aklıma, vicdanıma ne takıldıysa onunla uğraştım. Bana çok şey kazandırdığını düşündüğüm üniversitemin mezunlar derneğinde de emek harcadım, bir kadın olarak gündemimdeki meselelerin peşinden gittiğim için Kagider’de de. Kagider, Türkiye’nin yüz akı sivil toplum kuruluşlarındandır; duymadıysanız eğer açayım: Kadın Girişimciler Derneği. Dünyada her yerde zor kadın girişimci olmak, ama bu topraklarda biraz daha zor.
Kagider, bu yolu açmaya, birlikte zorlukları aşmaya odaklanıyor. Orada tanıdığım ve kız kardeşlerim haline gelen şahane kadınlarla birlikte daha güçlü hissettim kendimi hep iş hayatının içinde ve çok şey öğrendim. (Hala bir arada çaba harcamaya devam ediyoruz. Ben şimdi genç kadınların iş hayatına hazırlanmasında onları güçlendirecek projelerde çalışmayı tercih ediyorum.)
İş hayatı ve sivil toplum, annelik, sorumluluklar böyle dörtnala giderken hayatımda, beklemediğim bir şey oldu. 45 yaşındaydım ve meme kanseri ile tanıştım. Önce umursamadım, galiba idrak de edemedim. Hatta ameliyat sonrası katılmam gereken bir toplantı için doktorumla pazarlık ettiğimi bile hatırlıyorum, bugünkü bana inanılmaz geliyor o halim. Ama sonra bir şeyler olmaya başladı bana, bir idrak gelişmeye. Önce yavaşladım, sonra durdum. Hakikaten durdum. Dedim ki “galiba bir şeylerin değişmesi lazım”, sanki ikinci bir yaşam hakkı verilmişti ve aynı devam edemezdi. Ajansımı devrettim, arada sivil toplumun paralelinde gelişen siyaset parantezini kapattım, gönüllü çalışmalarıma dahi ara verdim. İçime döndüm, kendimle kaldım, bolca seyahat ettim, okudum, yazdım. Ve nihayet tamam dedim “yeni hayatıma psikolojiye dönerek devam edeceğim, yarım bıraktığımı tamamlayacağım ve insanlara dokunacağım”. Reklamcı kimliğimle hep kitlesel olmuştu temasım insanlarla, fark ettim ki artık birebir ilişki kurmak istiyorum. O yüzden terapist olmak üzere eksik kalan eğitimleri tamamlamak istedim. Ve bence üzerine bir hayat yaşamış olarak bu alana geri dönmek fark yarattı. İşte bu blog fikri de böyle bir zamanda netleşti. Yolculuğun şimdiden sonrasında sizlerle de buluşmak ve kim bilir bu sayede birbirimize yollar açmak için. Bende birikenleri paylaşmak, sizden öğrenmek ve birlikte yola devam etmek için. Yolculuk çünkü aslolan.
Tekrar hoş geldiniz, sıklıkla görüşebilmek üzere…